Bilirkişi değinmedi: Akbelen Ormanı’nın altından geçen yeraltı suyu Bodrum’un ihtiyacının üçte birini karşılıyor

İZMİR – Muğla’nın Milas ilçesinde Yeniköy-Kemerköy Elektrik Üretim ve Ticaret A.Ş.’ye ait iki termik santrale kömür sağlamak amacıyla Akbelen Ormanı’na madeni sahası yapılmak isteniyor. Kömür madenine karşı İkizköy halkı ve çevreciler tarafından başlatılan mücadele ise 324’üncü gününde devam ediyor.

Bölge halkı, orman alanının girişine kurduğu direniş çadırlarında nöbetleşe olarak beklerken, diğer yandan şirkete karşı başlatılan hukuki süreç de takip ediliyor.

Bölge halkı tarafından açılan davada, mart ayında yapılan bilirkişi keşfinin raporu Muğla 1’inci İdare Mahkemesi’ne sunuldu. Raporda, dört uzman, kömür madeninin yaratacağı olumsuz etkiye dikkat çekerken iki uzman, ‘kömür çıkarılmasının öncelikli olduğuna’ kanaat getirdi. Bölge halkının avukatları bilirkişi raporuna itirazda bulundu.

Bir yıla yakındır süren nöbetin ilk gününden beri köylülerle direnen Çevre Mühendisi Deniz Gümüşel, hukuki süreci ve son süreçte yaşananları anlatarak bilirkişi raporunu değerlendirdi.

Akbelen bilirkişi raporunda uzmanların değinmediği bir noktaya dikkat çeken Gümüşel, ormanın altından geçen ve Çamköy’de biriken su rezervinin Bodrum’un su ihtiyacının üçte birini karşıladığını belirti. Gümüşel, maden işletmesinin hayata geçmesi durumunda yeraltı su rezervinin yok olacağını söyledi.

Deniz Gümüşel

‘SİYASİ BİR MÜDAHALE OLDUĞUNU DÜŞÜNDÜRÜYOR’

Gümüşel, bilirkişi raporunda uzmanların ağırlıklı olarak ‘ormanın zarar göreceği’ yönünde görüş bildirmesine rağmen raporun sonuç bölümünde ‘ormanın madene tahsisinin uygun olduğu’ yönündeki ibareye dikkat çekti. Gümüşel, “Bilirkişi raporunun dağılımına bakarsak orman mühendisi, çevre mühendisi, biyolog ve hidrojeolog olan dört uzman Akbelen Ormanı’nın lehine, madenin ise aleyhine görüş bildirdi. Ormanın özellikle yangınlardan sonra yaban hayatı için daha da önem kazanan bir geçiş ormanı olduğunu, ormanı çevreleyen zeytinliklerin ve tarım alanlarının önemini, madenin yaratacağı hava kirliliğini raporda vurguladılar. Maden mühendisi ve jeoloji mühendisi ise ‘alanın madene tahsisinde bir sorun olmadığı’ yönünde görüş bildirdi. Rapor sonucunda, dört uzmanlık alanının ormanı korumaya yönelik görüşü göz önünde bulundurulmadan, Türkiye’nin elektrik ihtiyacı çerçevesinde, ormanın ‘madene tahsisinin uygun olduğu’ yönünde bir sonuç cümlesi yer aldı. Bu durum pek çok açıdan sakıncalı. Bilirkişinin ağırlığı buna karşı çıkarken sonucun böyle bağlanması siyasi müdahale olduğunu düşündürüyor” diye konuştu.

‘YERALTI SUYU KAYNAKLARI CİDDİ ZARAR GÖRECEK’

Öte yandan raporda bazı noktaların görmezden gelindiğine dikkat çeken Gümüşel, ormanın madene tahsisi yönünde görüş bildiren iki uzmanın yeraltı su kaynaklarının yok olacağı gerçeğine değinmediğini ifade etti.

Gümüşel, şöyle devam etti:

“Bazı noktalar görmezden gelindi. Bu noktalardan en önemlisi ise ‘Akbelen Ormanı’nın altından geçen suyun Çamköy’de yeraltı rezervinde biriktiği’ gerçeği. Eğer Akbelen Ormanı’nın madene tahsisi gerçekleşirse bu yeraltı suyu kaynakları ciddi zarar görecek. Bu durum 2011 yılında henüz özelleştirme gerçekleştirilmeden Türkiye Kömür İşletmeleri için Hacettepe Üniversitesi Jeoloji Bölümü tarafından hazırlanan raporda açık bir şekilde ifade ediliyor. Orada açık bir şekilde maden işletilmesi halinde bu su kaynaklarının ortadan kalkacağı ifade ediliyor. Çamköy’deki yeraltı suyu kaynakları ise Bodrum Yarımadası’nın su ihtiyacının üçte birini karşılıyor.”

‘ZEYTİNLİKLERİ SÖKEN ŞİRKETİN İZİN BELGESİ BİLE YOKMUŞ’

Direnişin başından bu yana açılan diğer davalara da değinen Gümüşel, maden sahalarının çevresel etki değerlendirmesinden (ÇED) muaf olarak genişletilmesine ilişkin açılan davanın, Muğla 3’üncü İdare Mahkemesi tarafından reddedildiğini söyledi

Dosyayı Danıştay’a taşıdıklarını belirten Gümüşel, henüz bir gelişme yaşanmadığını da dile getirdi. Bilirkişi keşfinin ardından şirketin mart ayı sonunda bölgede zeytin sökümüne girişildiğini hatırlatan Gümüşel, “1 Mart’ta gerçekleşen bilirkişi keşfinin ardından şirket 31 Mart’ta Akbelen Ormanı ile maden sahası arasında kalan zeytinliklerden zeytinleri sökmeye girişti. Bölge halkının doğrudan eylemi sonucu durdurulan söküm girişimi sonrası şirket hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Şirketin elinde herhangi bir izin belgesi olmadığı ortaya çıktı” dedi.

‘ŞİRKET MAYIS AYINDA TAKTİK DEĞİŞTİREREK ARAZİLERİ SATIN ALMAK İSTEDİ’

Mayıs ayında ise şirketin taktik değiştirdiğini aktaran Gümüşel, bu kez köy muhtarı aracılığıyla köylülerin arazilerini almak için para teklif edildiğini belirtti.

Gümüşel o süreci şu sözlerle anlattı;

“Şirket, nisan ayı sonu gibi İkizköy’de arazisi bulunan kişilere köy muhtarı aracılığı ile bir takım fiyat teklifleri vermeye başladı. Ramazan ayında bizzat LİMAK Holding sahibi Nihat Özdemir tarafından AK Parti Milletvekilleri, Milas Kaymakamı ve civar köylerin muhtarlarının da yer aldığı bir iftar buluşması düzenlendi. Hemen arkasından köylüye bir takım fiyat teklifleri götürülmeye başlandı. Şirket, özellikle doğrudan köyde yaşayan insanlara değil, köyde ikamet etmeyen ancak arazisi olan insanlara ulaşmaya başladı. 19 Mayıs’ta toplantı talebi yapan muhtarın çağrısı ise cevap bulmadı. Şirket, insanları, ‘Şimdi size şu kadar para vereceğiz kabul etmezseniz kamulaştırma ile biz burayı daha sonra alabiliriz. Bu paranın üçte biri para bile alamazsınız’ diye tehdit ediyordu. Konuya ilişkin bilgilendirmede bulunan İkizköy Çevre Komitesi ise özellikle zeytinliklerin kamulaştırma durumunun söz konusu olmadığını açıkladı. İnsanlar haklarını öğrendiler. Şu ana kadar satışa onay veren kimse olmadı.”

”BAŞARILI OLUR MUYUZ, OLMAZ MIYIZ?’ DİYE ENDİŞELENMEDEN MÜCADELEYİ SÜRDÜRÜYORUZ’

Akbelen’deki direniş ile çok büyük bir deneyimin içerisinden geçildiğini söyleyen Gümüşel, hiçbir ticari, ekonomik beklentisi olmayan ve kentten gelen insanların da İkizköylüler ile birlikte aylardır direnişe destek verdiğini ifade etti. Mücadelenin kazanım sağlanana kadar süreceğini vurgulayan Gümüşel, son olarak şunları anlattı;

“İkizköylüler, sürece dahil olan yaşam savunucuları ile tanıştıkça, her iki tarafta da çok ciddi bir güven duygusu oluştu. 40 yıldır Milas’ın köyleri boşaltılmış. 40 yıldır buralarda ekonomik nedenlerle çok ciddi bir ‘zorla göç’ yaşanmış. Bunun önemli bir bölümü de devlet eliyle gerçekleşmiş. Biz bu mücadelenin içerisinde deneyimlerimizi birleştirdikçe, saha ve hukuki mücadele deneyimi olan arkadaşların deneyimleri Akbelen’e aktarıldıkça insanlarda kendine güven oluştu. Biz yurttaş olarak yan yana durabildiğimiz sürece bir şeyleri değiştirebiliriz. Başarılı olur muyuz olmaz mıyız diye endişelenmeden gün be gün mücadeleyi sürdürmeye devam ediyoruz.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir